YOKSULU GÖZETEN RAMAZAN AYI
Ramazan bir yardımlaşma ayıdır. Bu ayda kalpler yumuşar, gönüller genişler, cömertlik hisleri canlanır. Varlıklı olanlar fakirlerin halini, ihtiyaçlarını, kendileri de aç kalınca daha iyi anlarlar.
Oruç olmasaydı sadece kendi menfaatini düşünen bazı zenginler açlık ve fakirlik sıkıntısını bilmez, dolayısıyla ihtiyaç sahibi kimselerin yardıma ve şefkate muhtaç olduklarını akıllarına getiremezlerdi.
Böylece insan kendi cinsine karşı şefkatli davranmakla hakiki manada bir şükür kapısını açmış olur. “Hangi fert olursa olsun, kendinden bir cihette daha fakirini bulabilir. Ona karşı şefkate mükelleftir.”
Eğer oruç vasıtasıyla nefsine açlık acısını çektirme mecburiyeti olmasaydı, insan şefkat ederek yapmakla vazifeli olduğu yardımı yapamazdı.
Çünkü açlık sıkıntısını bilmeyen insan başkasının derdini nasıl bilecek, nasıl yardımına koşacaktır?
Atalarımız bile “Tatmayan bilmez” demişlerdir. Bu açıdan Ramazan, fakir fukaranın gözetildiği, yoksulların yardımına koşulduğu, yalnız ve kimsesiz insanların elinden tutulduğu bir mevsimdir. Oruçlu müminler bu ayda yardım etme, infakta bulunma, hayır hasenat yapma, insanlar hangi şeye ve neye ihtiyaç duyuyorlarsa o konuda destekte bulunmada bir yarış içine girerler.
Hayır, yaparken, sadaka ve infakta bulunurken, bu işi yapanlar bundan çok büyük bir haz duyarlar ve ferah dolu bir zevk alırlar.
////
BİLİNMEYEN BİR ÇANAKKALE HİKÂYESİ
“Altı Subay Arkadaş”
Yaşları 20 ile 25 arasında altı arkadaştılar. Vatanın görev için çağırdığı gün, okullarını, kitaplarını, kalemlerini bıraktılar ve gönüllü olarak askeri okula koştular. Eğitimlerini tamamladılar ve yedek subay olarak Çanakkale'ye gittiler.
10 Ağustos günü, Koca Çimentepe karşısına 20 İngiliz savaş gemisi yanaştı. Gemiler dakikada 1360 mermi atan 240 topu saatlerce buraya yönelttiler. İngilizler, olanca gurur, kibir ve öfkeleriyle bu tepeyi hedef aldılar. Hiç ara vermeksizin bu siperlere saatlerce ateş ve ölüm yağdırdılar.
Hücuma, savunmaya ve korunmaya imkân vermeyen bu amansız şiddet önünde azimli Mehmetçikler birkaç dakika mücadele eder gibi oldu. Olmadı, yapamadılar.
Ancak; tepeye adım adım ilerlemekte olan düşmanı, her ne suretle olursa olsun, geldikleri yere göndermek gerekiyordu. Bölgenin komutanı en tehlikeli noktada bulunan alayın siperlerine doğru ilerledi ve hem rica, hem de emreden bir sesle bağırdı: -Bu alayı oynatıp, düşmanın üstüne yönlendirecek subay yok mu? Bunun üzerine, altı subay arkadaş, birgün önce öğrenip ezberledikleri marşı söylemeye başladılar.
Anam beni yetiştirdi bu ellere yolladı
Al sancağı teslim etti Allaha ısmarladı
Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana,
Sütüm sana helal olmaz, saldırmazsan düşmana…
Marşı bitirdikten sonra hep beraber, Allahu ekber, Allahu Ekber, La ilahe illallahu vallahu ekber diyerek siperlerden fırladılar. Bu durum, askerlerin yiğitlik duygularını kabartmaya yetti. Bütün askerler subayların ardından saflar halinde ileriye atıldılar. Düşmana saldırdılar ve hep birlikte İngilizlerin eline geçen siperleri yeniden geri aldılar.
Yorum yapın