SÜRÜ SAYMAK
Bir çiftlikte çalışıyordum. Her sabah, kahvaltıdan önce tepenin öte tarafındaki geniş araziye gidip, çiftliğe ait inekleri sayıyordum. Her sabah gidiyor ve sayıyordum. Hep otuz iki tane idiler. Sonra gelip kahvaltımı yapıyordum.
Bir sabah yine inekleri saymaya gittiğimde. Çiftlik kapısının yanında duran yaşlı bir çiftçi, delikanlı dedi, her Allahın sabahı sen burada ne yapıyorsun? Hayvanları sayıyorum dedim. İhtiyar çiftçi başını salladı ve o hayvanları bir tomruk yığını gibi saymak sürüye de sana da bir şey kazandırmaz dedi.
Bir sabah yine gittim. İnekleri saydım, tekrar saydım, tekrar saydım. Hayır, bu kez otuz iki değil, otuz bir tane idiler. Dönüp kâhyaya hayvanların otuz bir tane olduğunu bildirdim.
Kâhya duruma çok kızdı. Kahvaltını yap, sonra oraya birlikte gideriz dedi. Gittik hayvanları tekrar saydık. Kesinlik otuz bir tane idiler. Sonra her yeri aradık ve eksik olan ineği bir çalılığın dibinde ölmüş halde bulduk.
O an kendi kendime şunu düşündüm. Onları her gün saymak ne işe yaradı ki?
İhtiyar çiftçinin ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyordum. Aylardır hayvanları birer odun yığını gibi saymıştım. Oysa tek tek gözlerine, yüzlerine, bedenlerine baksam, derilerine dokunup karınlarını yoklasam bu otuz iki inekten birisinin hasta olduğunu belki de fark edebilecektim. Ondan sonra, dönüp doğrusu; ineklerden birinin durumunu iyi gözükmüyor diyebilecektim.
Böyle yapsam, bir ineğin hayatı kurtulurdu belki. İhtiyar çiftçinin demek istediği herhalde tam olarak buydu. (E.F. Schumacher)
Yorum yapın