SİYASET=LİYAKAT VE VEFA
Makamlar gelip geçici olduğu kadar inişli yokuşlu ve aynı zamanda ibretlik vakalara şahit olunan bir destandır dense yeridir. Makam ve koltuk sevdası çoğu zaman sevdalılarını hüsrana uğratsa da, uğruna çok şeylerin feda edildiği bir kara sevdadır.
Zaman zaman makam, bir başka deyişle koltuk sevdalıları, makam ve koltukla daha bir başka görünüm kazandıkları vehmiyle, adeta küçük dağları ben yarattım havasına girebiliyorlar. Tevazu sahibi ve mütevazı eski dostlarından, daha doğru bir ifadeyle dava arkadaşlarından çok farklı oldukları zehabına kapılsalar da, makam ve koltuğun esiri olduklarının maalesef farkında olamıyorlar.
Halk arasında, koltuktan önce, koltuktan sonra diye değerlendirilen eski mücahitleri zaman zaman tanınmak mümkün olmuyor. Eskimez dostları olan dava arkadaşlarının omuzlarına basarak bir yerlere gelenler, yanıldıklarını anladıklarında ise elbet iş işten geçmiş oluyor.
İnandıkları davaları uğruna gece-gündüz, kar çamur demeden Hakkın hâkimiyeti için yıllarca birlikte koşuşturdukları arkadaşlarını bir anda unutanlar da, bir gün unutulacaklarını akıllarından çıkarmamalıdırlar.
Vatandaşlarımız dost sohbetlerinde ve kahvehanelerde konuşuyorlar; ‘’dünkü mücahitler şimdi yanına yaklaşılamayan müteahhid oldular, Bazıları Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye encümen üyesi bazıları da bir yerlere müdür oldular şimdi bizleri tanımıyorlar’’ sözü boşuna söylenmiyor. Makam ve koltukla yüceldiklerini ve eski diye bahsettikleri, aslında eskimez dostlarını koltuk ve makam uğruna unutanlar unutmamalıdırlar ki, koltukla makamla adam olunamıyor.
Halkımız arasında konuşulan bir deyim vardır; adamın birinin tembel ve haylaz bir oğlu varmış. Babası oğluna; oğlum bu huylarını değiştir, sen bu kafayla adam olamazsın, dermiş. Nihayet adamın oğlu okumuş bulundukları şehre Vali olarak atanmış. Yaptığı ilk iş Babasını paldır küldür huzuruna getirtmek olmuş.
Adamcağızı perişan halde Vali beyin huzuruna getirmişler. Vali bey koltuğuna şöyle bir yaslanmış ve perişan bir halde bekçilerin arasında iki büklüm tutulan babasına hitaben; Baba bak sen bana devamlı şekilde oğlum sen bu kafayla adam olamazsın diyordun. Ben şimdi şu koskoca şehre Vali oldum, her şey benim emrimde deyince, babası Vali beye kurşun gibi şu sözleri söylemiş; Oğlum ben sana Vali olamazsın demedim. Ben sana bu kafayla adam olamazsın dedim. Bak, Vali olmuşsun ama hâlâ ADAM olamamışsın. ADAM olabilseydin Babanı böyle paldır küldür huzuruna getırtmez, evimize gelir elimi öperdin. Sen vali olmuşsun ama hâlâ ADAM olamamışsın, der.
Mukaddes bir dava uğruna birlikte mücadele verdikleri arkadaşlarını Milletvekili, Belediye Başkanı, Belediye encümen üyesi Müdür Vs. olunca unutanlara söylenecek söz; Milletvekili, Belediye Başkanı, Kaymakam ve Müdür olmak başka bir şeydir, ADAM olmak daha başka bir şeydir.
Zor yılların eski mücahidi, şimdilerin Makam ve koltuk sevdalısı, hasbelkader getirildiği makamı veya millete hizmet için üzerine otursun diye verilen koltuğu baş tacı ettiğinden dolayı, dünyayı koltuğun bacakları arasından kısa zamanda bir başka görmeye başlar.
Hani hep anlatırlar ya; köyün birinde muhtar seçimi yapılacakmış. Herkes tarlasında, bahçesinde çalıştığı için hiç kimse muhtar adayı olmuyor. Bu arada köyün yaşlısı ve herkesin sevip saydığı Ahmet dayı ortaya bir fikir atar. Herkes tarlasında, bahçesinde çalışıyor fakat köyümüzün kalaycısı her daim köyde. Gelin onu muhtar yapalım der ve Kalaycı köye muhtar seçilir.
Seçim akşamı köy halkı köy meydanına toplanmış kutlama yaparken içlerinden birisi köy muhtarı kalaycıya; yahu bak muhtar seçildin, evin de köy meydanında, balkondan bir konuşma yap da dinleyelim der. Muhtar heyecanla evinin balkonuna çıkar. Balkondan aşağıdaki köylülere şöyle bir bakar ve karısına dönerek; Hanım şu dünyanın işine bak. Daha dün biz de bunlar gibi insandık, şimdi koskoca muhtar olduk! Der.
İnsanı asıl üzen ve yoran, ne sırtında ne de omzunda taşıdıklarıdır. İnsanı asıl yoran şey; yüreğinde taşıdığı eski (eskimez dostlarından göremediği vefadır.
Makam ve koltuk sahibi olan eski mücahidler yıllarca uğruna her şeylerini feda ettikleri değerleri ve eski dostlarını maalesef tanımıyorlar veya tanımazlıktan geliyorlar. Hâlbuki şimdi eski dedikleri eskimez dostları, onlar bir yerlere gelsinler diye omuz vererek omuzlarını basamak etmişlerdi.
Makam ve koltuğa kavuşturulmuş bazı eski mücahitlerin bir kısmının, liyakat sahibi olmadıkları anlaşılınca, baş tacı ettikleri koltuktan aşağı indiriliverdiler. Çünkü koltuk onlara özerine otursunlar ve millet hizmetinde çalışsınlar diye verilmişti. Fakat ne yazık ki, dünün tavizsiz mücahitleri kendilerine verilen koltuğu başlarının üzerine koyarak, baş tacı ettikleri için koltuğun altında kalıverdiler.
Zaman zaman gerek Hükümet cenahında ve gerekse Belediye Başkanlıklarında ve daha başka yerlerde yapılan değişiklikler hep liyakat ve lâyık olup olmama düşüncesiyle millet yararına yapılan değişikliklerdir. Bu tür değişiklikler halkımız arasında; ‘’İnersin Paşam inersin, attan eşeğe binersin’’ şeklinde yorumlanmaktadır.
Yorum yapın