SIRA SENDE

KGB karargâhındaki telefon çalar. Bir ihbar yapılır:
- Alo! Komşum, Mişon’un odunluğunda uyuşturucu var.
- Not alındı, teşekkür ederiz.
KGB Mişon’un evine bir baskın yapar ve odunluğu ararlar. Görünürde bir şey bulamazlar. Odunların içlerinde olabileceği düşüncesiyle odunları kırıp, içine bakarlar. Bir uyuşturucuya rastlamazlar, çâresiz geri giderler.
Akşam üzeri Mişon’a arkadaşı telefon eder:
- Ben Salamon, KGB geldi mi?
- Geldi, geldi.
- Odunlarını kırdılar mı?
- Kırdılar. Teşekkür ederim.
- O zaman telefon etme sırası şimdi sende. Benim sebze tarlam ekime hazırlanacak.

/////

İMÂM-I BİRGİVÎ
İmâm-ı Birgivî hazretleri, Osmanlı devrinde yetişen büyük âlimlerdendir. Birgün devrin kadılarından birinin verdiği bir fetvaya kızar, alır yırtar. Bu durumu öğrenen Kadı efendi İmâm-ı Birgivî hazretlerini huzuruna çağırtır.
İmâm-ı Birgivî hazretleri fetvahaneye girdiğinde Kadı efendi namaza durmuştu. İmâm-ı Birgivî, namazda olan kadıya selâm verip geçip bir yerde oturur. Namazı bitiren Kadı efendi kızgın bir şekilde İmâm-ı Birgivî’ye hitaben:
- Hem fetvayı yırtarsın, hem de namazda duran bir adama selâm verilmeyeceğini bilmeyecek kadar da câhilsin.
İmâm-ı Birgivî hazretleri gâyet sakin buyurdu ki:
- Dediğiniz doğrudur ama, ben namaza durana selâm vermedim ki.
- Nasıl olur ben namaz kılıyordum.
- Hayır siz namaz kılmıyordunuz.
- Ya ne yapıyordum?
- Siz yatıp kalkıyordunuz. Zira o esnada şu duvara bir pencere açıp açmamayı hesaplamakla meşguldünüz.
Kadı efendi bu cevap karşısında donakalır. Evet hakikaten o sırada pencere açıp açmamayı düşünüyordu. Demek bu zât kalbinden geçenlere vâkıf olacak kadar büyük mânâ adamıydı. Hemen İmâm-ı Birgivî hazretlerinin ellerine kapanır. Affını rica eder.