Balıkesir İl Müftüsü Celal Sürgeç, Ramazan ayı nedeniyle bir mesaj yayınladı.
Ramazan kelimesi; “günün çok sıcak olması, güneşin kum ve taşları çok ısıtması, körük ateşinde kılıçların keskinleştirilmesi, yaz sonunda ve güz mevsiminin başlarında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur” anlamlarını barındırmaktadır. Bu anlamları ile güneşin yakıcı sıcaklığı, ramazan ayının günahları yakıp yok etmesine, yeryüzünü coşturan yağmurların merhametsizlikten katılaşmış gönüllere Allah’ın rahmetinin dokunmasına, kılıçların keskinleştirilmesi ise günahlara karşı mücadele içinde olmaya benzetilmiştir.
Nasıl ki mekânların en değerlisi Kâbe-i Muazzama ise, insanların en değerlisi Hz. Muhammed Mustafa (sav) ise ayların en değerlisi de ramazan ayıdır. Çünkü bu ay içerisinde birçok değeri ve kıymeti barındırır.
Mübarek üç ayların ilki olan Receb ayı girdiği zaman Resûlullah (sav) şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Receb ve Şâban aylarını hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan ayına ulaştır!” (Taberânî, el-Mu"cemü’l-evsat , IV, 189) Bu dua Hz. Peygamber (sav) Efendimizin hayatında ramazan ayının ne denli beklenen ve özlenen bir ay olduğunu göstermesi bakımından manidardır.
Kur’an-ı Kerimde şöyle buyurulur: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun…”. (Bakara 185)
Ayette de görüldüğü üzere ramazan ayının en ayırıcı vasfı Kur’an-ı Kerimin bu ayda indirilmesi ve bu ayda oruç tutulmasıdır. Dolayısı ile ramazanın rahmet ve mağfiret ikliminden istifade edebilmek, Kur’an-ı Kerimi okumak, O’nun öğrettiği ahlaka bürünmek, oruç tutmak ve izzet-i ikram ve cömertlikte yol almakla mümkündür.
Resûlullah (sav) Efendimiz bu ayı bize tanıtırken şöyle buyurmuştur: “Mübarek Ramazan ayı size geldi. Yüce Allah bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda sema (cennet) kapıları açılır, cehennem kapıları ise kapanır ve şeytanların azgınları bağlanır.” (Nesâî, Sıyâm,5) Dolayısı ile bir Müslüman ilahi rızaya kavuşmak için önüne serilen imkân ve fırsatları iyi değerlendirmeli, gündüzünü ve gecesini ibadet ve kullukla geçirmelidir.
Ramazan ayı Kur’an-ı Kerîm’de adı anılan tek aydır. Ramazan ayının Müslüman toplumlarda farklı bir yeri ve apayrı bir tadı vardır. Ramazan ayı diriliş ayıdır. Ramazan ayı bize, yıkılan kalelerimizi tamir edip tekrar ayağa kaldırma imkânı sunar.
Bu ayın değerini bilmek için bazı noktalara dikkat çekmekte fayda var. Buna göre;
1. Kur’ân-ı Kerîm bu ayda indirilmeye başlanmış olup, “bin aydan daha hayırlı” olduğu bildirilen Kadir gecesi de bu ayın içindedir.
Cenab-ı Allah Yüce kitabı ile ilgili olarak: "Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir." (Yûnus; 57) buyurmuştur. Kur’an-ı Kerim cehalet, şüphe, şirk, münâfıklık gibi kalb hastalıkları için şifadır. Kur’an–ı Kerim ayetleri insanlara Allah’a giden yolları gösterir, onun aklına ve gönlüne hitap eder ve sırat-i müstakim üzere olmasını sağlar. Bu şifa özelliği hem okunması, hem de amel edilmesi iledir.
2. İslâm’ın beş şartından biri olan oruç bu ayda tutulur. Oruç imsak ile iftar arasında Müslüman bir kişinin yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmasıdır. Cenâb-ı Allah: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz”. (2/183) buyurmuştur.
Oruç ibadeti, imsak ile iftar arasında yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmakla gerçekleşir. Ramazan ayında yeme ve içmeden uzak durmakla midemize, cinsel ilişkiden uzak durmakla şehvetimize oruç tutturduğumuz gibi dedikodu, gıybet ve iftiradan kaçmakla dilimize, harama bakmaktan kaçınmakla gözümüze, günah işlemekten uzak kalmakla ellerimize ve ayaklarımıza, münafıklık alametlerinden uzak kalmakla kalbimize ve aklımıza oruç tutturmalıyız.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini terk etmesine Allah’ın ihtiyacı yoktur.” (Tirmizi Oruç 16/707)
Elbette orucun şekli şartları vardır. Ama ibadetlerin hedefi insanı imar etmek, kötülüklerden arındırmaktır. Rabbin hoşnutluğunu kazandırmaktır.
Peygamber Efendimiz (sav) Efendimiz: “Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân, 28) buyurmuştur. Dolayısı ile bu ayda ihlasla oruçlarımızı tutmalı, yalan, dedikodu, haram yeme gibi çeşitli günahlarla orucumuzu lekelememeliyiz.
Yine Rasûlullah (sav) Efendimiz: “Rabbiniz buyuruyor ki; Her iyiliğe on katından başlayarak yedi yüz katına kadar sevap yazılır. Oruç ise böyle bir değerlendirmeye tabi olmayıp onun mükâfatı bana ait olup onu ben mükâfatlandıracağım. Oruç ateşe karşı koruyucu bir kalkandır. Oruçlunun ağız kokusu Allah katında misk kokusundan daha hoştur. Bilgisiz biri siz oruçlu iken size sataşırsa ben oruçluyum desin başka cevap vermesin.” (Tirmizi Oruç 55/764) buyurmuştur.
3. Hz. Peygamber (sav) Efendimizin inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kılan kişinin geçmiş günahlarının bağışlanacağını bildirdiği ve kendisinin de bizzat kılarak ümmeti için sünnet olduğunu gösterdiği teravih namazı bu aya mahsus ibadetlerdendir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.a.v.) kesinlikle emretmeksizin Müslümanların Ramazan gecelerini ibadetle geçirmelerini teşvik ederek şöyle buyururdu: “Her kim inanarak ve karşılığını da Allah’tan bekleyerek Ramazan gecelerini ibadetle değerlendirirse o kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.” (Tirmizi, Savm, 83/808)
4. Malî bir ibadet olan fitrenin (fıtır sadakası) bu ayın sonunda ve bayram namazından önce ödenmesi gerekir. Bu ayda yapılan diğer yardımların da öteki aylara göre daha sevap ve faziletli olduğuna dair hadisler vardır (Buhârî, “Savm”, 7; Müslim, “Feżâʾil”, 50; Tirmizî, “Zekât”, 28). Bu sebeple, Ramazanda ödenmesi gerekli olmamakla birlikte Müslümanlar zekâtlarını bu ayda ödemeyi âdet haline getirmişlerdir.
Buradan mülhem ramazan ayı yardımlaşma ve dayanışmanın zirveye çıktığı, din kardeşlerimize karşı sevgi, şefkat ve merhamet göstermenin, ikram ve ihsan da bulunmanın en çok tezahür ettiği bir aydır. Bu ay vesilesi ile verdiğimiz zekât, fitre ve sadakalar vesilesi ile mazlumların, fakir ve muhtaç olanların, hem haneleri hem de gönülleri bayram havasına bürünür. Gerçek insanlığımızın kalitesi de bir kırık gönle deva olabildiğimiz ölçüde ortaya çıkar.
5. Bu ayın sonunda itikâfa girmek sünnettir. Resûl-i Ekrem Efendimiz Ramazanın son on gününde itikâfa girmiş ve bu âdetini vefatına kadar devam ettirmiştir. Enes b. Mâlik (r.a.)’den rivayete göre, şöyle demiştir: “Rasûlullah (sav), Ramazan’ın son on gününde itikâf yapardı. Bir sene itikâf yapmamıştı ki; bir sonraki yıl, yirmi gün itikâf yaptı.” (Tirmizi, Savm, 79/803) Ali (r.a.)’den rivâyete göre: “Rasûlullah (s.a.v.), Ramazan’ın son on gününde aile fertlerini ibadet etmeleri için uyandırırdı.” ( Tirmizi, Savm, 73/795)
6- Bu ayda Kur’an ile dost ve arkadaş olmak vardır. Peygamber(sav) sünneti olan mukabele geleneği bu ayın ayrı bir bereketidir. Efendimiz her sene ramazan ayında Cebrail (as) ile karşılık olarak Kur’an-ı Kerim’i birbirlerine okumuşlar, vefatından önceki sene bu işi iki defa gerçekleştirmişlerdir.
Bu ay öyle değerli ve mübarek bir aydır ki; her şeyiyle şifadır. Oruçla nefsimiz ve bedenimiz, ibadet, zikir ve Kur’an tilaveti ile ruhumuz, zekât, sadaka ve infak ile kasamız ve kesemiz şifa bulur.
Bu ayda gaflete düşmeyelim. Ömür sermayesini heder etmeyelim.
Celal SÜRGEÇ / Balıkesir İl Müftüsü
Yorum yapın