LİYA….KAT KAT…
Kat kat liyakatsizlik neden?...
Türkiye’nin müthiş derecede nitelikli insanları var…
Her alanda, her kademede.
Siyasette liyakat var mı?..
Yoksa siyaset arenasında (istisnaları tenzih ediyoruz kuşkusuz) var olan tel tel dökülmenin yansıması ile ondan kaynaklanan faturayı mı çekiyor tüm ülke?..
Atamalara bakıyorsunuz; hiç o işin eğitimini almamış…
Sahada çalışmamış…
O alanda hiçbir bilgisi yok…
Tak oraya atama.
Şak oraya atama.
Dışişleri misal…
Eskiden devlet kurumları içinde en itibarlı olanlardandı.
Şimdi “bakara makara” diyen büyükelçi.
Geçiniz…
Dil bilmeyeni Türkiye Cumhuriyeti’nin konsolosluğuna atıyorsunuz.
Var mıydı önceden böyle bir şey?
Oysa Dışişleri; her zaman, nitelikli ve parmakla gösterilen kadrolara sahip bir teşkilattı.
Neden?..
Neden bu insanın çok değerli, işinde uzmanlaşmış, sadece işine odaklanan, siyasetten uzak insanlarından faydalanılmaz?..
Sahte diploması olduğu mahkeme kararıyla belirlenen bir kişi nasıl oluyor da Cumhurbaşkanı Danışmanı olabiliyor.
Hadi atandı diyelim; böyle bir durum ortaya çıktıktan sonra nasıl hala o koltukta oturabiliyor?..
Her gün sayısız örnek yansıyor kamuoyu gündemine.
Soru aynı soru:
Neden?..
Bir makama, o işin uzmanının atanmasından daha doğal bir durum olabilir mi?..
Türkiye’nin insan kaynakları sıkıntısı yok ama alakasız kişilerin alakasız yerlere atanmaları tüm devlet kurumlarının yıpranması demek değil mi?..
Bir kişiye dört beş ayrı görev vermek neden?..
Süperman mi bunlar?..
Her işin uzmanı mı?..
Ne gerek var, neden devlet yönetimi kendine harakiri yapar?
İşi ehline vermek gerektiğine göre…
Ve iş ehline verilmiyorsa…
Bunun müsebbibi kim?..
Siyaset her alanda kaliteyi düşürür bir konumda artık.
Yargıda bile siyasal davalarda olan biteni görüyoruz.
Yargı siyasallaştığı zaman veya yargının önüne siyasi bir dava geldiği zaman bunlar siyasetin gücünü arkasına alıp hukuk yolundan çıkan davalar oluyor…
Ergenekon’dan tutun, Gülşen’in tutuklanmasına kadar.
Gülşen’in söylemini kimse tasvip edemez, bu bir suç ise bunu belirleyecek olan yargılama sonrası mahkemenin vereceği karardır.
Lakin tutuklama kararı verdiğiniz an bu dava siyasi dava halini alır.
Son bir örnek verelim:
Milli Eğitim Bakanlığı…
Ülkede cevher eğitimciler, duayen öğretmenler, yıllarca bu alanda üstat haline gelen mükemmel insanlar var.
Peki neden bunlardan yararlanılmaz?..
Dünyanın hangi ülkesinde bu kadar çok müfredatın değiştiği, bu kadar çok sınav sisteminin değiştiği, bu kadar çok sınav rezaletinin yaşandığı ve eğitim seviyesinin giderek düştüğü, öğrencilerin bilgi ve öğrenme seviyelerinin hep geriye gittiği, her gelen bakanın veya siyasi iradenin yap-boz tahtasına dönüştürdüğü bir eğitim sistemi var?
Tek örnek gösterin; bizdeki laçkalığın başka benzeri var mı?..
10 yaşından itibaren çocuklara çocukluklarını zehir edip test manyağı haline dönüştürmek, liselere girişi sınavla yapıp, lise sonrası yeri göğü üniversiteye boğup herkesin bir üniversiteye zaten girer hale geldiği bir düzeni başarmak nasıl bir tablo?
Milli Eğitim Bakanlığı’nın tepesine bakıyoruz; Sayın Bakan, elektronik ve haberleşme mühendisliği eğitimi almış, iki bakan yardımcısı ilahiyat mezunu, bir bakan yardımcısı makine mühendisi.
Sadece tek bakan yardımcısı eğitim kökenli.
Peki neden?..
Hiç mi eğitimci yok?..
Hiç mi işi bilen yok?
Her iş, ehline verilse, böyle mi olur Türkiye?
Yorum yapın