KULLARI KULLANIYORUZ

Köprüyü geçene kadar.

            Sen eşek olursan semer vuran çok olur.

            Bir şeyi üç sefer yaparsan görevin haline gelir. Diye sözler var herkesin bildiği.

            Türedikçe türer bu cümleler.

            Bu cümlelerden mi etkilenmiş bizim millet. Yoksa insanoğlunun fıtratında mı var.

            Elimize iş yapacak birini geçirdik mi iliğine kadar sömürmesini çok iyi biliyoruz. Onun halini sormak yerine üstüne bindikçe biniyoruz.

            Çoğumuz kendi yapmamız gereken işleri başkalarına yaptırmaktan haz duyuyoruz. Hele birde ses çıkarmazlarsa vay hallerine.

            Maaş günü geldiğinde maaşımızı tam olarak çekmesini iyi biliyoruz. Bizim yapmamız gereken işleri yaptırdığımız insanlara maaşımızın bir kısmını vermek aklımıza bile gelmiyor değil mi?

            Ölüden korkacağına diriden kork derler ya hani. Kullara ne yapılıyorsa kullar yapıyor. Var mı bir hayvan tarafından ezilen. Var mı bir bitki tarafından kullanılan.

Yok.  

            Haram yiyen, helal yiyenin hakkını yiyor.

            Zalim, mazlumun.

            Tembel, çalışkanın.

            Yatan, alın teri dökenin.

            Akşam evinize giderken fırından ekmek aldığınızda, ekmek alamayan insanları düşündüğünüz oldu mu hiç.

            Maaşınızı çekerken, maaşı olmayanları düşündünüz mü?

            Koltuğunuzda otururken sizin yerinize çalışanları hatırladınız mı?

            Ücretini yarım yamalak verdiğiniz işçideki hakkı sorguladınız mı?

            İki sınıf insan var artık dünyada. Ezilenler ve ezenler.

            Ezenler üst mertebede hayal âleminde, diğerleriyse kirada oturup, faturalarını ödeme derdinde.

            Aslında onlar bilmiyorlar mı ezildiklerini; tabii ki biliyorlar. Ne yapsınlar, ya elleri mahkûm yapıyorlar sizin işlerinizi ya da artık hayatın bu penceresinden bakamıyorlar.

            Tek dertleri hayatta kalabilmek.

Bir hikâyede okudum geçenlerde. Eşeğe filanca yerde davet var demişler; ya odun lazımdır, ya da su demiş.