KAFAMIZI GÖZÜMÜZÜ YARMAYALIM

Her belediyenin İlan ve Reklam Yönetmeliği var. Üzülerek söylüyorum ki; bu yönetmeliğe uyan yok. Önüne gelen eline çivi çekiç alarak istediği yere istediği ilanı çakıyor. Yapıştırıyor. Telefon direkleri, Telekom kutuları, elektrik direkleri, duvarlar aklınıza neresi gelirse rastgele yapıştırılan ilanlarla dolu. Çevre kirliliğinin yanı sıra bu ilanlar insanlara zarar veriyor.

Bizim evin köşesindeki bir ilçe belediyesinin ilanını telefon direğine çaktılar. Alçağa çakıldığı için giden gelen çarpmaya başladı. Şu ilanı çıkarayım derken yoldan geçen bir kadın başını bu ilanın tahtasına çarptı ve alnı yarıldı. Kanlar içinde kaldı, kısa bir şaşkınlık yaşadı ve sonrasında da acile gitmek zorunda kaldı.

Bu ilanı çakan gençleri bu kadar aşağıya çakmayın birileri çarpar dediğim halde üzerinde durmadılar çakıp gittiler. Bu iş için görev verilen gençlerin sorumluluğu ve anlayışı bu kadar işte.

Birde dükkânların tenteleri ve güneş için indirdikleri perdeleri var. Bunlarda çok alçak olduğu için gelen giden kafasını çarpıyor. Bu işin bir standardı olmalı. Örneğin, en alçak tente 2.15 olmalı gibi. En azından insanlar kafasını çarpmaz.

Ayrıca belediyelerin bu izinsiz, usulsüz ilanlar için yaptırımı vardır diye düşünüyorum. Bu konu da belediyelere önemli görevler düşüyor, lütfen dikkat edelim.
/////
NİL NEHRİNİN SUYU

Hazret-i Ömer “radıyallahü anh” zamanında Mısır halkı, vali Amr bin Âs hazretlerine gelerek dediler ki: “Nil nehrinin bir âdeti vardır. Bu yapılmazsa suyu çekilir. İçinde bulunduğumuz bu aydan 12 gün geçtikten sonra, bir kız buluruz. Ailesine mal ve para vererek râzı ederiz. O kızı güzelce süsleyip, Nil nehrine atarız.”  Amr bin Âs; “İslâmiyet bozuk âdetleri kaldırmıştır.” diyerek kabul etmedi. 3 ay sonra Nil nehrinin suyu kesildi. Nil Nehri çevresindeki Mısır halkı göç etmeye başladı. Amr bin Âs bu hâli görüp, bir mektup yazarak durumu Hazret-i Ömer’e bildirdi. Hazret-i Ömer mektubu okudu ve bir cevap yazarak buyurdu ki: “Onların âdetlerini yapmamakla iyi etmişsin. Mektubumun içindeki kâğıdı Nil nehrine bırak.”

Mektubun içindeki kâğıtta şöyle yazılı idi:“Allahın kulu Ömer bin Hattâb’dan Mısır’ın Nil nehrine!  Eğer bundan evvel kendin aktığını zan ediyorsan akma! Eğer seni vâhid ve kahhâr olan Allahü teâlâ akıtıyor ise, vâhid ve kahhâr olan Allahü teâlâdan seni akıtması için duâ ederim, akıtmasını dilerim...” Amr bin Âs o kâğıdı Nil Nehrine attı. Ertesi gün, su akmaya başladı ve bundan sonra hiç kesilmedi.

II. VİYANA KUŞATMASI

Sultan IV. Mehmet Han, Avusturyalıların kanlı sınır hâdi-selerine son vermek ve Orta Macaristan Kralı olarak tanıyıp himaye ettiği Tökeli İmre’ye yardım etmek için, 12 Ekim 1682’de Avusturya Seferine çıktı. Belgrat’a geldi. İleri geçmeyip, kumandayı Yanıkkale ve Komran kalelerinin fethi vazîfesiyle, Merzifonlu Kara Mustafa Paşaya devretti. Viyana düşürüldüğü takdirde, Avusturya’nın payitahtı ele geçirilmiş olacağından bütün Avusturya itaat altına alınabilecek ve Orta Avrupa’da Türk hâkimiyeti sağlam bir şekilde tesis edilmiş olacaktı. 162 bin kişilik Osmanlı Ordusu, 14 Temmuz 1683’de Viyana’yı kuşattı. Şehrin zaptı yakınlaşmışken, Lehistan kralı Sobieski’nin 120 bin kişilik yardım kuvvetini, Kırım Hânı Murad Giray Hânın durdurmaması üzerine, bu Viyana Kuşatması neticesiz kaldı.