HAYAT

Ne çabuk geçti o güzelim yıllar...

Daha yolun başındayız dediğimiz yaşlar...

Kısacıkmış uzun sandığımız o yollar...

Kışa yakın bir bahardayız, kim bilir belki de

Bu son bahar . . .

Daha dündü çocukluğum; şeker topladığım günler, sorumluluklarımın olmadığı masum ve bir o kadar temiz olan o yıllar, o günler… Daha dündü, ne kadar da çabuk geçti zaman? Seksenlik nineye sorarlar “Seksen yıl nasıl geçti?” diye. Cevabı hızla geçen zamanı tüm çıplaklığıyla bir cümleyle gözler önüne seriyor: “Bir rüya gibi”

Okul yılları sonrasında gençlik. Artık büyüdük genç olduk. Hayata atılış. Kafada kavak yelleri. Sonra düğün dernek hop evlilik ve çocuklar. Hayat hızla akıp gider. Sonra sevdiklerini kaybetmeye başlarsın, ölüm gelir aklına. Arkana baktığında yılların ne kadar çabuk geçtiğini görürsün. Yaşanmışlıkların pişmanlıkları vardır her zaman. Geriye dönüş olmadığı için çaresizdir insan. O güzelim yıllar geçip gitmiştir. Kalmışsındır tek başına. Hayat o kadar kısa işte. Bir varsın bir yoksun. O yüzden kırmayın kimseyi. Takılmayın olumsuzluklara. Yaşadığınız sürece bulunduğunuz ortamdan zevk almaya bakın. Sonuçta gideceğimiz yer kara toprak. Kara toprağa girince esas mesele. Ne götürdün giderken. Araba, tektaş, pahalı çantalar vb. Hiç biri gitmiyor değil mi? Hepsi burada kalıyor.

Biraz dikkat edelim kendimize ve yarının ömrümüzün ilk gibi hareket edip yeni bir başlangıç yapalım. Ertelemeyelim yapacaklarımızı. Giymediğimiz sakladığımız ne varsa giyelim örneğin. Yada 10 seneden beri bir gün gerekir diye sakladığımız ne varsa dağıtalım ihtiyacı olanlara. Hayat çok kısa ve belki de 80 sene bile yaşayamayacağız nene gibi…