DEPREMİN AYAK SESLERİ

 Bu gün depremin 26. günü.

Çok zor günler geçiriyoruz. Birazcık depremi unutalım, biraz hayata dönelim diye beklerken her gün kendini hatırlatmaya devam ediyor. Bu kâbus pandemi gibi uzun süre süreceği ve hayatımız boyunca devam edeceği gerçeğini artık kabullenmemiz gerekiyor. Kahramanmaraş merkezli 10 ilde meydana gelen depremin arkasından süren binlerce artçı depremler bazen hafif olduğu gibi bazıları da büyük olup yıkıma sebep olabiliyor.3 gün önce Malatya da meydana gelen depremde yine birçok bina yıkılmış eşyalarını almak için evlerine giren iki kişi ölmüştür. Uzmanlar bu artçı depremlerin daha uzun bir süre devam edeceğini söylüyorlar. İşin kötü tarafı depremin artık yavaş yavaş ülkemizin her tarafında görülmeye başlamasıdır. Asrın faciasında koca ülkemizin yedi metre yerinden kaydığını ve artık ülkemizin her tarafında depremlerin meydana geleceğini ve buna hazır olmamız gerektiğini gösteriyor. Zaten deprem faciasını görüldüğü on il dışında 3 gün önce Sıvas Niğde ve Konyada  da depremler meydana gelmiştir. Yine önceki gün İzmir Foça ve dün de Kayseri İncesu da meydana gelen depremler artık her an ülkemizin her tarafında bu kâbusu yaşayacağımızı gösteriyor. Onun için bütün ülke seferber olarak başta İstanbul olmak üzere deprem bölgesinde yer alan bütün şehirlerde bütün yatırımları durdurarak sadece binaların kontrolünün yapılarak, yıkılması gerekenlerin yıkılıp, sağlam olmayan binalarında elden geçirilerek, sağlam hale getirmeleri için çalışmalara başlaması gerekiyor. Bütün bunlar yapılırken depremden bazı manevi ibretlik derslerin de alınması gerektiğine inanıyorum. Bu konuda derlediğim, gazetelerde okuduğum ve kendi tespitlerimi burada yazmak istiyorum.

    Afetten geriye sadece yıkılan binalar değil, birçok ibretlik olaylar ve birçok almamız gereken dersler kaldı.

   Her şeyimizin ters yüzü olması ve koca dünyamızın yıkılması için sadece 85 saniye yetti.

   10 yılda dolmaz denen mezarlıklar bir günde doldu.

   Ev sahibinin kirayı artırmadığı kiracısının gecekondusuna ertesi gün sığınması veya yine kirayı artırmadığı için dargın olduğu kiracısıyla yakılan ateşte beraber ısınmaya çalıştı.

   Bir gün önce büyük bir coşku ve sevinçle takımlarını destekleyen şehirler ertesi gün aynı oyun sahalarına kurulan çadırlara buruk bir halde barınmaya geldiler.

   Büyük göç alan şehirler büyük göç vermeye başladılar.

   Suriyeliler neden geldi diye kızarken göz bebeği illerimiz 85 saniyede Suriye ye dönüverdi.

   Dünyada 400 un üzerinde mağaza açmış 20 bin kişiyi istihdam eden ünlü dondurmacının ortağı –Ekmek verirken ekmek kuyruğuna girdik –dedi.

   İnsanlar akşama çöpe attıkları ekmekleri ertesi gün çöpten çıkarıp paylaşmak zorunda kaldılar.

   Sanayi siteleri firmasına dar gelen fabrika sahibi fabrikasının bekçi kulübesine sığıverdi.

   Cennetten bir köşe diye satışa sunulan 12 katlı 250 daireli rezidans bir gecede –cehennemden bir köşeye dönüşüverdi.

   Yüksek gelir getiren daireler, dükkânlar ve motellerden sahiplerine sadece anahtarı kaldı.

   150 ayrıcalıklı kişinin yaşadığı 8 milyon liraya satılan denize sıfır 8 katlı apartmandan sadece 8 kişi kurtarılabildi.

   Şehirden uzakta diye beğenilmeyen TOKİ evleri ve burun kıvrılan köyler ortada kalanlara can simidi oldu.

   Türlü türlü yemeklerin yapıldığı –Gastronominin başşehirlerinin ne lezzeti ne de ağız tadı kaldı.

Göçük altından çekilip çıkarılan asgari ücretlinin bir aylık maaşına denk markalı gömlekler sokakta yakacak oldu.

   Fiyatları artsın diye stoklanan otomobiller çöken binaların altında birer jilete döndü.

   10 günlük bebeği beş gün boyunca kimin beslediğini kimin yaşattığını ve yine 6.günde çıkarılan bir çocuğun –Beni her gün bir abla geliyor bakıyor besliyor şimdi siz geldiğiniz için o gitti dediğinde bütün bunların hangi manevi bir gücün yaptığını kimse çözemedi. Çözmek de istemedi.

    Birisi kurtarıldığında –Allahüekber-denildiği için kızanlar oldu. Hala ibret almadık.

 Öyleyse ey insanoğlu bu neyin kavgası, hırsı, telaşı. Sağlık ve esenlik dileklerimle. Aslan TORUN