Denemeler

"Sus" demeyi değil, Onunla ağlamayı denemeli bazen.
Fark edebilmeli hayatın gerisinde değil tam içinde olduğunu.
Sevmenin bir insanı üzmekten daha değerli olduğunu
Fark edebilmeli bazen,
Sadece söyleyecek bir şeyleri olduğunda değil
Tıkanıp kaldığında da dinleyebilmeli.
Bazen içinden geldiği gibi davranmalı insan, aldırmadan kimseye.
Hiç uzaklara gitmeden kendinde aramalı huzuru.
Dünya değişecekse eğer bir gün,
Bilmeli dönüm noktasının kendisi olduğunu.
Anlayabilmeli ölümün ayrılıktan daha kolay olduğunu
Sevdiklerini kaybetmeden önce,
Sevilmenin bir insanı sevmekten başladığını öğrenebilmeli.
Kötülüğü değil iyiliği emretmeli.
Hatırlamalı sevgilerin paylaştıkça arttığını
Acılarında olduğunu unutmadan.
Keşke demeden anlayabilmeli
Şükretmenin ne demek olduğunu.
Ve unutmamalı insan elinde olanların
Elinde olmayanlardan daha değerli olduğunu.”
Bu bölümü de Mevlâna sözleriyle bitirelim:
Hayat çok kısa. “Haydi, şu benlikten kurtul, herkesle anlaş, herkesle hoş geçin.”diye özetleyeceğimiz Divan-ı Kebir’de ki rubailerde şöyle diyor Mevlâna:
“Gel, gel, daha yakın gel, bu yol, vuruculuk ne zamana kadar sürüp gidecek?
Mademki sen, bensin, ben de senim.
Artık bu senlik ve benlik nedir?
Biz Hakk’ın nuruyuz, Hakk’ın aynasıyız.
Şu halde kendi kendimizle, birbirimizle ne diye çekişip duruyoruz?
Bir aydınlık bir aydınlıktan neden böyle kaçıyor?
Biz hepimiz, bütün insanlar, tek bir vücud halinde, olgun bir insanın varlığında toplanmış gibiyiz. Fakat neden böyle şaşıyız?
Aynı vücudun birer uzvu olduğumuz halde neden zenginler, yoksulları böyle hor görürler?
Aynı vücutta bulunan sağ el, ne diye kendi sol elini hor görür?
Her ikisi de mademki senin elindir, aynı tende uğurlu ne demek, uğursuz ne demek.
Biz hepimiz, bütün insanlar hakikatte tek bir cevheriz .
Aklımız da bir, başımız da bir.
Fakat kambur felek yüzünden biri, iki görür olmuşuz.
Hadi şu benlikten kurtul, herkesle anlaş, herkesle hoş geçin.
Sen kendine kaldıkça, bir habbesin, bir zerresin, fakat herkesle birleştin, kaynaştın mı, bir ummansın, bir madensin!
Bütün insanlarda aynı ruh vardır, fakat bedenler, tenler yüz binlercedir.
Nitekim dünyada sayısız badem vardır, ama hepsinde de aynı yağ bulunmaktadır.
Dünya da çeşitli diller, çeşitli lügatler var, fakat hepsinin da anlamı birdir.
Çeşitli kaplara konan sular, kaplar kırılınca birleşirler, bir su halindeakarlar.
Tevhidin ne demek olduğunu anlar da, birliğe erersen, gönülden sözü, manasız düşünceleri söküp atarsan, can, mana gözü açık olanlara haberler gönderir, onlara gerçekleri söyler.” Mevlâna, (Divan-ı Kebir, C.VI, 3020)
‘Dün geçti, evvelki gün de geçti, bugüne bakalım.
Çünkü gün, bu gündür.’ (Mevlâna Celâleddin, Rubaîler, 170 )
Mevlâna’nın ‘Dünle birlikte gitti cancağızım ne varsa düne ait, şimdi yeni şeyler
 söylemek lazım.’ (Mevlânâ Celâleddin, Rubâîler, 177) sözleri düsturumuz olmalı değil mi sizce de!

YAŞAMI ERTELEMEK
 “Beni her ölüm etkiler.
Tanımasam bile üzülürüm
Yitirilmiş ümitlere.
Hiç gerçekleşmeyecek ideallere
Yaşanmamış sevgilere üzülürüm.
Bu yüzden, korkarım yaşamı ertelemekten.
Ne yapılması ne söylenmesi gerekiyorsa
Söylenmeli, yapılmalı.

Seviyorsanız, sevdiğinizi bugün söyleyin.” Diyordu “Yaşamı Ertelemek” şiirinde sevgili Tayfun Talipoğlu. Hepimizi derin üzüntülere boğarak, genç yaşta aramızdan ayrıldı, bam telimiz koptu, yol hikâyeleri bitti.