“DAVAN ŞU SÜREDE BİTECEK BELGESİ”
Başlık bizim değil, hafta sonu (bir zamanların amiral gemisi) Hürriyet’te Fatih Çekirge’nin Adalet Bakanı Gül ile yaptığı söyleşiyi konu ettiği haber/söyleşiden...
Fatih Çekirge’nin yazdığına göre Adalet Bakanı Gül, davaların yıllarca devam etmesine son verecek “makul süre” uygulamasının detaylarını anlatmış kendisine.
Cümle bir, gol bir...
Davaların yıllarca devam etmesine son verecek olan “makul süre” uygulaması mı yani?
Güldürmeyin!
Ki, Çekirge yeni duymuş olabilir belki de bu uygulama başlayalı nice zaman oldu.
Makul süre yeni bir şey değil yani.
Başladığından beri makul sürede biten dava oldu mu acep?...
Hatırlatalım, yeni bir dava açtığınızda veya şikayette bulunduğunuzda şikayetiniz veya davanızın ne zaman sonuçlanacağına ilişkin bir belge veriliyor adliyelerden.
Hangi dava öngörülebilir sürede bitebiliyor bugünkü şartlarda zor bir yanıt.
Çünkü her şey tıkırında yürüse de hakim atama dönemleri, adli tatiller, pek çok dosya dışı gerekçelerle davalar uzayıp gidiyor.
Zaten verilen belgede de not var; taraflardan kaynaklı gecikmeler süreye dahil edilmez diye falan…
Makul süre hakim terfilerinde de rol oynayacakmış, hakim belli sürede davayı bitiremezse ekranına uyarı çıkacak, hakim de kendisinden kaynaklanmayan bir gecikme veya sebep varsa onları yazacak ve makul süreler tekrar düzenlenecekmiş.
E peki bunun vatandaşa faydası ne?
Yani davayı açarken makul süre 300 gün yazılmış…
Bitmesine imkan yok ki!
Faydası tamamen psikolojik.
Bakanlık buna kafa yoracağına uygulamanın içinde o kadar çok gereksiz uzayıp giden saçma sapan basit davalar var ki…
Örneğin…
Babanız vefat etti, 5 kardeş kaldınız…
Babanızın hiç malı mülkü yok ama bankada farazi 20 bin TL parası var…
Paylaşacaksınız; hep beraber veraset belgesi ile bankaya gidebiliyorsanız amenna…
Ama bir kardeş gitmiyorsa hadi bakalım açılsın dava…. Sürer 1,5 yıl istinafıyla beraber asgari…
Yani mahkeme dava açıldığında verasete göre hisseleri oranında ödensin diyemiyor… Bankadaki parayı hissenize göre bölüşebilmek için bile dava böyle uzun sürüyorsa daha ötesine ne diyelim?..
Makul süre…
Yine biliyorsunuz vatandaşın sık başına gelen ortaklığın giderilmesi davaları.. Tarla bölüşülecek… Bu davadan sonra dosya bir de satış müdürlüğüne gidecek…. Orada zaten keşif ve kıymet takdiri yapılıyor; peki ya izale-i şüyu davasında tarlanın iradi olarak bölüşülemediğinin tespiti için yapılan keşfin nasıl bir faydası var anlamış değiliz. Gereksiz keşif bu davayı 6 ay uzatıyor…
Geçiniz…
Makul süre…. Ah makul süre…
250 bin liralık alacak davası…
2011’de açılmış, bilirkişi aşaması, istinaf aşamaları, Yargıtay aşaması… Yargıtay bir eksiklik bulmuş yeniden hesaplama için bozmuş mu dosyayı… Sıfırdan yeniden yerel mahkemeye iade… Yıl 2021… Bu davanın bitmesi asgari 2024… Basit bir alacak davasının neticeye dönüşmesi 15 yılı buluyorsa…
Neyin makul süresi? Neyin “davan şu sürede bitecek” belgesi?..
Adalet Bakanlığı kuşkusuz iyiniyetli çaba harcıyor ama asıl aksama uygulamada… Fiili durumda…
Davaların somut olarak tek tek ele alınması gerekiyor. Üst yargı makamlarına hız kazandırmak gerekiyor…
Güya istinaf mahkemeleri Yargıtay’ın yükünü alacak, dosyaların sonuçlanması çabuklaşacak, Yargıtay’ın iş yükü azalacaktı…
Tamam Yargıtay’ın iş yükü azaldı da her istinaf mahkemesi birer küçük Yargıtay oldu, artık istinafa giden dosya dönmüyor…
Bir de üzerine kıdemli ve bilgili hakimlerin çok ama pek çoğu istinaflara kaydırıldıktan sonra yerel mahkemelere atanan genç ve tecrübesiz hakimlerimizin ahvaline bakacak olunsa…
Sayfalar yetmez…
O nedenle “davan şu sürede bitecek belgesi” bugünkü tablo içinde ve o da sadece adliyeye uzak vatandaşa psikolojik bir ön bilgilendirmedir o kadar.
Uygulanabildiğini varsaysak bile...
Sırf yargıda hedef süreyi tutturabilmek için savunma ve adil yargılanma hakkının gasp edilmeye açık hale gelmesi de apayrı bir sorundur.
Kaldı ki, biz bu hedef süre denilen şeyi, çok daha eskilerden *usul ekonomisi*diye biliriz.
Ne zaman ki, usul ekonomisi tıkanır, ismi değişir ve hedef süre çıkar karşımıza.
Hedef süre tıkanır, makul süre oluverir ismi.
Fakat sonuç değişmiyorsa, isim değişikliğinin bir reform olarak sunulması da temcit pilavını anımsatır biraz.
Oysa fiiliyatta adliyelerdeki işleyiş ve mevcut sorunlar çözülebilse zaten böyle bir belgeye de ihtiyaç olmayacaktır.
Yorum yapın