“BEN” OLMANIN DAYANILMAZ YANLIŞLIĞI!

Siyaset ısınıyor.
Yüzyıl savaşları da başladı.
Bir taraf diyor ki: 
Türkiye Yüzyılı
Diğer taraf diyor ki:
İkinci Yüzyıla Çağrı.
Sonuçta partiler arası mücadele hep sürecek ama aslolan iyinin, liyakatın, bilginin, birikimin, aklın, rasyonel düşüncenin ve evrensel hukuk ile çağdaş bilimin yolunda olmak değil midir?..
Atatürk’ün gösterdiği hedeflerden saptınız mı önünüze her türlü iç sorun, devasa bir bumerang haline dönüşüp kendimizi vurmuyor mu?
Allasen bilim ışık yayan moleküler motor üretiyor.
Güneş ışığıyla çalışan kuantum sensör yapılıyor.
Mars’taki depremin kaynağının göktaşı olduğu ve Mars’ın atmosferinin Dünya’ya nazaran çok ince olmasından dolayı küçük bir depremin Mars’ta devasa etki yaptığı ortaya konuluyor.
Bizde ise TBMM Başkanı laik eğitimin aleyhine konuşuyor.
Beslenen cemaatler daha sonra darbeye teşebbüs ediyor.
Tekke, cemaat, tarikat ipini koparmış gidiyor.
Bilimden, rasyonel akıldan, liyakattan öte, salt oy kaygısıyla olumsuz olan her ne varsa hoşgörülüyor, görmezden geliniyor.
Haliyle Türkiye’de siyaset de vites büyütemiyor.
AKP’nin Türkiye Yüzyılı vizyonuna CHP İkinci Yüzyıla Çağrı diyerek cevap verdi.
Son toplantı biraz seminer ve üniversite dersi konumunda yapılsa da bu bile siyasete farklı bir bakış açısı ortaya koymadı mı?..
Nitelik ve liyakatte son yıllarda inanılmaz bir düşüş yaşadığımızın herkes farkında değil mi?..
Partiler elbette kendilerinin her daim birinci parti olmasını ister.
İktidar için güçbirliği de yaparlar, ittifak da kurarlar, masaya da otururlar.
Siyasetin birinci kuralı, iktidarın koltuğunu korumak istemesi, muhalefetin amacı da iktidarı kazanmak değil midir?..
Maalesef Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, Türkiye siyasetine, demokrasisine beklenen hiçbir faydayı getirememiştir.
Aksine kurumların etkinliği ve gücü zayıflamıştır.
Yaklaşan seçimler öncesinde baksanıza herkes Cumhurbaşkanı kim olacak sorusunu soruyor.
Oysa daha önce hangi parti iktidarı alacak o tartışılırdı.
Seçimlere bile bu öncelikler değişerek gidiyoruz.
Türkiye gerek ekonomide gerek hukukta gerek demokratik ilkelerde tüm dünyanın bilimsel olarak kabul ettiği yolda gitmelidir.
Her sapış ve her kopma Türkiye’nin gelecek yıllarının heba olması demektir.
Ana muhalefetin son toplantısı pek çok artıyı barındırsa da Sayın Kılıçdaroğlu’nun “ben” dilini fazla kullanmasını yadırgamadınız mı bu arada?..
“Türkiye’yi yeniden inşa etmeye başlıyorum”
“Benim işim sistemi kurmaktır”
Neden bu “ben” dili?..
Aynı alışkanlık uzun bir süredir Sayın Erdoğan tarafından da kullanılıyor.
İnsan ister istemez “ben” dili liderlerde bulaşıcı hal mi aldı diye düşünmeden edemiyor.
Neden “başlıyoruz” değil de “başlıyorum”
Neden “bizim işimiz” değil de “benim işim”
Sayın Cumhurbaşkanı da “şahsım” kelimesini sık kullanmıyor mu, örneğin “İngiltere, Almanya, Fransa ve şahsım dörtlü zirve yaptık” demek mi doğrudur; şahsım kelimesi yerine Türkiye demek mi veya ille şahsım kelimesi tercih edilecekse diğer ülkeler yerine lider isimleri kullanılması mı doğrudur?..
Velhasıl bir “ben” sevdası gidiyor.
Bir sürü danışmanın hiçbiri bu büyük hata karşısında liderlerine gık diyemiyorlarsa vay siyasetin bu haline!
Ben olmanın dayanılmaz ağırlığı zarar verir, hataya yol açar.
Dünyanın ufku bilim ışığında ilerliyor.
Türkiye’deki partiler ortak payda altında kısır ve sığ siyasetin önüne geçebilmeliler.
Rasyonel akıl ve liyakat mutlaka hakim olmalı.
Devlet kaynakları telafisiz bir şekilde tüketilirken yeni dönemde iktidarda kim olursa olsun cehennem gibi bir kuyuya düşecek!
Tüm ekonomik veriler “imdat” sireni çalarken bir inat uğruna alınan karardan bile vazgeçilmeksizin sürekli yaz saatine devam ediyoruz, iyi mi?..
Bundan çıkarılabilecek bir kazanç mümkün müdür gerçekten?