ADINI SEN KOY: DEPREM

Düzce sallandı.
Türkiye’nin yarısı sallandı.
En çok zararı adliye, okul, cami, sağlık ocağı…..
Yani kamu kurumları gördü.
Adliyeyi yapan firmanın daha pek çok adliye ve kamu binası yaptığı ortaya çıktı….
Dua edelim deprem olmasın!
Zaten sadece dua ediyoruz; oysa duanın yanında yapılması gerekenleri de yapmamız gerekiyor ki işin bu ikinci kısmı ihmaller silsilesi…
1999’dan sonra ne değişti?
İstanbul…
Ah İstanbul….
Şengör Hoca “taşının İstanbul’dan, hele doğal gaz borusu falan kırılmasın” diyor…
Ercan Hoca ise 2045’e kadar büyük deprem olmaz diyor…
Depremin ne zaman olacağı bilinmiyor, büyük deprem olmasa da başka depremlerde yıkılıyoruz Ahmet Ercan Hocam, aman diyelim, Celal Şengör, Naci Görür “dikkat” çekerken rahatlık verme, uykuya atma bizi….
Ne değişti 1999 sonrası?
Celal Şengör tek kelimeye indirmiş “taşının” diyor.
Dezenformasyon mu şimdi bu?
Toplanma alanları vardı can havliyle açılan, pek çoğundan eser yok, AVM ve betonlara teslim etti İstanbul…
Sadece İstanbul oysa iyi, her kentin birbirinden ne farkı var ki?
Bursa, Balıkesir, Aydın, Manisa, İzmir, Erzincan, Bingöl, Van?
Yıkılsak ambulans, itfaiye giremeyecek, arama kurtarma yapılamayacak nice sokak var kentlerin hepsinde…
Düzce sallandı.
Türkiye’nin yarısı sallandı.
Uykuda kalakalıyorsun o an.
O an sadece dua ediyorsun da…
Öncesi ve sonrası…
Adını koyamadık depremin, unutuyoruz hemen.
Depremin sabahında bir sürü komplo teorisi…
HAARP silahı kullanılmış, Girit açıklarına HAARP gemisi gelmiş, zaten bilinçli olarak kısa bir süre önce deprem tatbikatı yapılmış.
Tırı vırı.
Velev ki HAARP olsun.
Velev ki bilmediğimiz bir ton şey olsun.
Ama bildiklerimizin yetmesi gerekmez mi?
Deprem ülkesisin.
Her taraf fay.
Sağlam bina yapmalısın.
Betona boğmamalısın.
Kamu olarak çok daha titiz davranmalısın.
Nerde?..
Toplanma alanı yok.
İstanbul’a bakınca insanın midesi bulanıyor onlarca katlı devasa binalar arasında!
Ne tatbikatı?
Gerçeğe bakınca kalıyorsun…
Gerçek olduğu zaman da yıkılmaman gerek, yıkılıyorsun…
Japonya yıkılmıyor.
Bilim ve kural işledi mi yıkılmıyor.
Çevre ve Şehircilik aynı bakanlığın altında bizde…
Daha ne olsun?
Çevre ve şehir birbirine zıt iken ve işin bozukluğu tepeden başlarken, birbiriyle kavga etmesi gereken iki kavramı, çevre ve şehiri aynı bünyede nasıl bağdaştırıyorsunuz ki?
Adını siz koyun; Nazan Öncel: “Aynı nakarat”?