DEVA Partisi Milletvekili Burak Dalgın, paryalaştırılan vatandaşlarımızın sorunlarını gündeme getirdi. Dalgın, “Öz vatanında barınamayan, ısınamayan, güvende olmayan, beslenemeyen, dinlenemeyen ve yuva kuramayan, kurduğu yuvayı ayakta tutamayan milyonlarca insanımıza ses olacağım” dedi.
DEVA Partisi Balıkesir Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Burak Dalgın, paryalaştırılan vatandaşlarımızın sorunlarını gündeme getirdi. “Parya, katı sınıflara ayrılmış bir toplumdaki en alt sınıfı anlatan bir terim. Hani, Maslow’un meşhur “İhtiyaçlar Piramidi” vardır; onun daha ilk basamağında kalan, en temel ihtiyaçlarını bile karşılayamayan kişileri düşünün. Maalesef, bugün milyonlarca insanımız öz vatanında parya hâline getirilmiş durumda.” sözleriyle konuşmasına başlayan Dalgın, devamında şu ifadeleri kullandı: “Öz vatanında bir ev almanın hayalini dahi kuramayan, öz vatanında çocuğunun beslenme çantasını dolduramayan, öz vatanında turistlerle dolup taşan lokantalara, AVM’lere, sahillere uzaktan gıptayla bakan insanların ülkesi hâline geldik. Getirildik.”
‘Bir şekilde ev sahibi olan vatandaşlarımız, bu kez de mülksüzleşme riski ile karşı karşıya’
Dalgın, barınma krizi içerisinde olan vatandaşlarımıza ilişkin şu açıklamada bulundu: “En temel ihtiyacımız olan barınmanın bugün nasıl bir kriz haline geldiği ortada. Bu konuyla alakalı bir değil üç problem var: fiyat, kalite ve mülkiyet hakkı. Bugün ülkemizde 100 metrekarelik ortalama daire fiyatı, Merkez Bankası verilerine göre 3 milyon lira. İstanbul’da ortalama kira 17 bin, Ankara’da 14 bin lira. Bırakın asgari ücreti, ortalama ücretle bile, başınızı sokacak bir ev bulmak imkânsız hale geldi. Diyelim ki uygun bir ev buldunuz, bu sefer de kötü şartlarla mücadele etmeniz gerekiyor. Özellikle büyük şehirlerimizde rutubetli, güneş almayan, çatısı akan, sıkış tıkış evlerde yaşamaya mahkûm olan milyonlarca insanımız var. Bu koşullarda büyüyen çocuklarımız var. Yirmi yıllık büyük inşaat hamlesinin neticesi bu mu? Bir şekilde ev sahibi olan vatandaşlarımız, bu kez de mülksüzleşme riski ile karşı karşıya. AK Parti ve MHP oylarıyla Meclis’ten geçen yeni Kentsel Dönüşüm Yasası’nın yolunu açıyor. Vatandaşımıza bir sabah ‘bu evden çık git, sana 20 kilometre ötede bir ev veriyoruz’ demek yasal hale geliyor. İstanbul’un merkezi Beyoğlu’ndan başlayan keyfi kentsel dönüşüm, yarın bütün ilçelere yayılarak milletimizi mülksüzleştirebilir. Paryalaşma sürecini daha da hızlandırabilir. Bunun karşısında duracağız!”
‘En düşükte, evi ancak ılık hâle getiren bir ısınma bile vatandaşlarımız için ciddi bir maliyet hâline gelmiş durumda’
Dalgın, konuşmasına ısınma problemini anlatarak devam etti: “Kış geliyor, havalar soğuyor. Seçim döneminde ardı ardına doğal gaz rezervleri bulunurken iktidara yakınlığıyla bilinen bir ismin coşkuyla söylediklerini hatırlarsınız: “Açın kombileri, 2023’te kimse doğal gaza para ödemeyecek”. Peki gerçekte ne oldu? Doğal gazın sadece 25 m3’lük kısmı ücretsiz oldu. Bu da faturada aylık 125 liralık indirim demek. Gelin beraber bir hesap yapalım. GAZ-BİR’in raporuna göre, kış döneminde aylık ortalama hane başı doğal gaz tüketimi 145 m3. Yani, kombiyi kısıkta yaksanız bile İstanbul’da aylık 915 lira, Ankara’da 1050 lira, Erzurum’da 1270 lira fatura ödemeniz gerekiyor. Tabii, faturalar evin m2’sine, izolasyonuna, konumuna göre değişiyor. En düşük emekli aylığı 7500 lira. Çalışanların neredeyse yarısı ayda 11 bin 400 lira alıyor. En düşükte, evi ancak ılık hale getiren bir ısınma bile vatandaşlarımız için ciddi bir maliyet haline gelmiş durumda. Isınma demişken izolasyona da değinmek gerekiyor. TÜİK’e göre ülkemizde üç konutun birinde izolasyon problemi var. Bunlar genelde eski evler. Yani faturaların zorladığı dar gelirli vatandaşlarımız daha verimsiz ısınıyor, parasını havaya saçıyor.”
‘Üzülerek söylüyorum, kamu nizamımız bozuldu’
Dalgın, konuşmasına vatandaşlarımızın güvenlik sorunu ile devam etti: “Üzülerek söylüyorum; kamu nizamımız bozuldu. Her gün yeni bir çetenin adını duyuyoruz. Bazı ilçelerimiz, her gün haberlere yansıyan suç olaylarıyla anılmaya başlandı. Trafikte kavga, sokak ortasında cinayet, kadınlara taciz, insanlara saldırı özellikle büyükşehirlerimizde hayatın rutini hâline geldi.”
‘Sokak köpekleri sınıfsal bir problem’
“Saldırgan sokak köpekleri de sınıfsal bir problem. Sitelerde yaşayıp araçlarıyla dışarı çıkanlar bunu küçümseyebilir. Ama daha mütevazı mahallelerde ikamet eden, işine okuluna yürüyerek gitmek zorunda kalan, evden erken çıkıp geç dönen vatandaşlarımız için bu ciddi bir risk. Pek çok üniversite kampüsü için de durumun böyle olduğunu biliyorum. Köpek saldırılarında hayatını kaybeden, yaralanan birçok vatandaşımız var. Güvenli sokaklara sahip olmak için bu meseleyi acilen çözmek mecburiyetindeyiz. Bir başka örnek, Aslı Hanım’ın yaşadıkları. Kendisi 32 yaşında, çalışan bir kadın. Meşhur kalıcı yaz saati uygulaması nedeniyle sabah hava aydınlanmadan evinden çıkıyor, akşam hava karardıktan sonra dönüyor. ‘Sokakta korkarak yürüyorum. Hele de yeterince aydınlatılmayan yerlerden koşarak geçiyorum. Kulaklık bile takamıyorum. Birisi yaklaşsa telefonla konuşur gibi yapıyorum. Bir de toplu taşımada rahatsız edenler var. Her gün çekinerek biniyorum’ diyor. Yazık değil mi?”
‘Dünya Gıda Örgütü’ne göre, ülkemizde 15 milyon vatandaşımız yetersiz besleniyor’
Burak Dalgın, konuşmasına beslenme problemine değinerek devam etti: “Gıda enflasyonunda OECD ülkeleri arasında da Avrupa ülkeleri arasında da açık ara 1’inciyiz. Hatta son bir yılda dünya genelinde gıda fiyatları %11 düşerken ülkemizde %72 artmış. Birçok alanda olduğu gibi gıda enflasyonunda da dünyadaki trendlerin tersine gidiyoruz. Bunun doğal sonucu olarak, Dünya Gıda Örgütü’ne göre, ülkemizde 15 milyon vatandaşımız yetersiz besleniyor. Neredeyse Yunanistan ve Bulgaristan’ın toplam nüfusu kadar kişiden bahsediyoruz! Tabii ki gıda enflasyonunu en çok hissedenler de yetersiz beslenenler de orta ve alt gelir grubundaki insanlarımız. TÜİK’e göre, en düşük yüzde 20’lik gelir grubundaki vatandaşlarımız, gelirlerinin yüzde 36’sını gıda harcamalarına ayırıyor. Bu oran en yüksek yüzde 20’lik gelir grubu için bunun yarısından az. Yani, gıda enflasyonu en çok düşük gelirli vatandaşlarımızı vuruyor. Burada asıl çarpıcı olan ise çocukların dengeli ve yeterli beslenememesi. Yine TÜİK’e göre, çok az sayıda çocuk her gün düzenli olarak et, balık veya tavuk tüketebiliyor. Çocukların 3’te 2’si de her gün ekmek ve makarna gibi tahıl ağırlıklı besinlerle karnını doyuruyor. Yetersiz beslenmenin çocuklarımızın fiziksel ve zihinsel gelişimi üzerindeki olumsuz etkilerini önlemek için hem gıda enflasyonunu düşürmek hem de okullarda sağlıklı ve ucuz gıdaya erişimi sağlayacak somut adımları hızlı bir şekilde atmamız gerekiyor.”
‘Çalışma saatlerinde Avrupa şampiyonuyuz’
Dalgın, yüksek çalışma saatleri nedeniyle dinlenemeyen insanların sorunlarını da gündeme getirdi: “Çalışma saatlerinde Avrupa şampiyonuyuz. Ortalamanın yüzde 17 üzerindeyiz yani her yıl iki ay daha fazla çalışıyoruz! Peki, bu kadar uzun saatlere rağmen elimize geçen para yetiyor mu? Hayır. Bunun doğal sonucu, yorgun argın ikinci bir iş yapmak. Birkaç veriyle durumu somutlaştıralım. Geçen hafta yayınlanan DİSK araştırmasına göre 10 vatandaşımızdan yedisi ayda 17 bin liranın altıda kazanıyor. Türk-İş’e göre ise, Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin açlık sınırı, yoksulluk değil, açlık sınırı ayda 14 bin lira. Nasıl olacak bu iş?”
‘Gençlerimiz, maddi yetersizlikler yüzünden evlenemiyor’
“Son başlığımız yuva kurma ve yaşatma. Çünkü paryaların mutlu olmaya hakkı yoktur” diyen Dalgın, evlenemeyen gençlerin, evlense de geçinemeyen insanların yaşadıklarını anlattı: “Anayasa Madde 41 ‘Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar.’ diyor. Ancak vatandaşlarımız artık ne yuva kurabiliyorlar ne de kurdukları yuvayı sürdürebiliyorlar. İmkânları ve fırsatları ellinden alınan insanların huzuru, mutluluğu da ellerinden kayıp gidiyor. Gençlerimiz, maddi yetersizlik yüzünden evlenemiyor. Bir Evlilik Maliyeti Fiyat Araştırması evlenmenin başlıca masraf kalemleri olan düğün, çeyiz, takı, ev eşyaları için en az 400 bin TL gerektiğini söylüyor. Bunun yarısı olsa, yine de çok ciddi para. Hükümet bu konuda pansuman bir tedbir aldı. Evlenecek gençlere 150 bin lira faizsiz kredi verilecek. Tabii bunun şartları henüz belli değil. Mesela yaş limitinin 26 olacağı söyleniyor. Okulunu bitiren, askere giden, işe girip para kazanmaya başlayan biri için böyle bir üst sınır hiç gerçekçi değil. Zaten esas mesele, gençlerin kendi hayatlarını kurabilecekleri ekonomik ortamı oluşturabilmekte.”
‘Bu, iktidarın ekonomik ve toplumsal politikalarının doğal sonucu’
Burak Dalgın, konuşmasını şu ifadelerle bitirdi: “Evlenemeyen Uğur kardeşimin, bayramda memleketine gidemeyen Selim Bey’in, işinden evine korkarak dönen Aslı Hanım’ın, evinde ısınamayan Rasim Amca’nın, kirasını karşılayamayan Metin Bey’in, çocuğunun beslenme çantasını dolduramayan Zehra Hanım’ın hikayesi, milyonlarca insanımızın hikayesi. Vatandaşımızın ‘öz yurdunda garip, öz vatanında parya’ yapılmasının hikayesi. Açık söyleyeyim: Bu sabredilmesi gereken kaçınılmaz bir kader değil. Kendiliğinden oluşan bir doğal afet değil. Dış güçlerin oyunu da değil. Bu, iktidarın ekonomik ve toplumsal politikalarının doğal sonucu. Aslında ne yaptıklarını kendileri de söylüyor. Ben tercüme edeyim: Ucuz işgücü dedikleri, çalışanlarımızın az kazanmasıdır. Ucuz ülke dedikleri, en düşük turist grubuna hizmet etmektir. Ucuz ürün dedikleri, dünyanın hamallığını yapmaktır. Ucuz para birimi dedikleri, vatandaşımızın refahını, varlıklarımızın değerini taban yapmaktır. Ucuzculuğu, vasatlığı ve bunların doğal sonucu olan paryalığı reddediyorum.” (Ebru Erdem)
Yorum yapın